Sayfalar

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Tuzluk Biberlik


dört sene kadar önce olmalı, rossonun yeni açıldığı zamanlar. sevgilim çok sevmiş, yine sevdiği yere de takıntılanmış, bir gün gitmesek ertesi gün kesin oradayız. evet ilk orada başladı...

bir gün masanın üstündeki tuzluk biberliği gördüm ve aşık oldum -canım oluyorsun işte arada sırada eşyaya, çiçeğe böceğe de. ama ille olmaz diyen varsa kısaca bayıldım diyelim-.. ince metalik ve masaya açılı duran iki zarif silindirden birini kapıp ters çevirdim, markasını okuyup direk alıcam ertesi gün!.. durum aslında çok normal, son derece de kadınca bir durum gibi görünse de ben her nasılsa hatunluğun o geninden bir şekilde mahrum olduğum için salaklık derecesinde dikkatsiz bir de üstüne unutkanımdır. çok hoşuma giden bir eşyanın kapıdan çıkmamla şeklini şemalini unutmam bir olur. tuzluk biberlik öyle olmadı işte...

hayır ertesi gün koşa koşa gidip mağazanın kapısına dayanmadım ama bir kaç gün sonra bu sefer bir başka masanın üstünde gördüğüme kapıldım, yine ters çevirip nerden bulacağıma emin olma hareketi...

işimiz gücümüz yolunda görünüyo artık, ehh bir sene de oluyo ilişkimiz. kendi annemi "amaaaann" diye susturmak kolay da, o zamanlar müstakbel görünen kayınvalide adayına bişey söylenmiyor "ehh kızım hadi hayırlısıyla yavaştan eviniz barkınız olsun artık" dedikçe. olan benim tuzlukla biberliğe oluyor, gidip bir türlü alamıyorum; alırsam kesin evlenicem şeklinde saçma bi paranoyaya dönüşüyo durum. adamı sevmediğimden değil, ilk görüşte çarpılmışım, aşığım da hala ama ikinci gününde bile tanıdığımın evlenmeyecemi biliyorum onunla.

ne o tuzlukla biberlikleri aldım ne de o adamla evlendim. ama girip çıktığım yerlerde nerde sevdiğim bi tuzluk biberlik görsem arkasını çevirip ilk fırsatta almaya niyetlendim. rastgele dolaştığım mağazalarda her şeyi es geçip tuzlukla biberliklerin nerede olduğunu farkında bile olmadan bulmak gibi bir yetenek edindim ve illa ki bir çiftine raflarda aşkımı ilan ettim. ama elim gidip birini bile kasaya götüremedim. hayatımda biri olduğunda "eyvah evlenirsem" korkusu, olmadığında "sanki sofra mı kuruyorum" sorgusu tuzluk biberlik aşkımla arama girip durdu.

işin kötü yanı bunu hatunlardan birine de bulaştırdım, kızcağız benden beter oldu. onun yelpaze fanus kadehler, kare tabakları da içerecek kadar genişti gerçi ama niyeyse tuzlukla biberlik daha bir içine oturdu. "al çık o kadar düşüneceğine, ne var bunda" değil mi? değil işte... "tuzluk biberlik = doğru adam" denklemi kuruldu zaman içerisinde. arkadaşımın ki başından, benimki az sonradan yakaladı bu abuk durumu. "hayatımı bu adamla geçirmek istiyorum" dediğim anda bu sefer de tuzlukla biberlik oldu sana aşk acısı; alsam kaç yazar, evlenemeyeceğiz şimdi de. arkadaşım da doğru adamının yanlışlığına karar vermiş zaten epeydir... sonunda hatunla alışverişlerimizde o raf kabusumuz oldu...

yakın zamanda aradım bunu, "bana bak" dedim "sevdiğimiz ilk çifti alıyoruz bundan sonra. senin şu dev kadehlerden de alalım, ne mahrum edicez kendimizi. en kötüsü dursun bi kenarda". başta hık mık, sonra tamam dedi... ama yine elimiz gitmedi... gider miydi, bilmiyorum.. dediğim gibi üstünden de pek geçmedi...

on gündür görüşememişiz, en son ben hayatımın adamına nokta konuşmasını yapmış peşinden gecenin bi yarısı "beni al ölüyorum" diye kızı aramışım. apar topar gelip, sarhoş olmaya çalışan beni alıp az daha içirip bırakmış. o da kendini bikaç gün şehir dışına atmış, kendi derdimden döndü mü diye arayamamışım. "havadisler var" diye arıyor...

çok düşünmeden, yapacak hiç birşey bulamadığımızda kolaya kaçıp gittiğimiz yere gidiyoruz. aklımdan yıldırım hızıyla düşünceler geçiyor, hangisi oldugunu söylemeye hatun resmen yüzgörümlülüğü istiyor... istediği kadar varmış...

"tuzlukla biberliği" alıyoruz diyor... mutluluktan ağlamamışım çok uzun zamandır...
"ben alıcam sana" diyorum, "sende benimkileri alırsın"...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder