19umda falanım, adını aşk sandığım, sevgiliymiş gibi kandırıldığım bir adam var hayatımda. Aslında yok da, o beni "varmış gibi" iyisinden yemekte. İlk kez aşığım -ya da öyle bir kandırmacadayım, çünkü başka kılıf bulamıyorum halet-i ruhiyeme- haliyle o her tarafın kırmızıya boyandığı malum "sevgililer günü" benim için ilk kez birşeyler ifade ediyor. Bekliyorum ki adam arasın, buluşalım, romantik bir gün mü geçiririz -aslında yok, ben onu görmeye bile razıyım- başka bir sürpriz yapar mı vs.. Çocuk beklentileri işte... (Burda koca bir parantez açmam lazım. Hala -artık kendimi aldatma mıdır, gerçekten önemsememek midir cidden bilmiyorum- sevgililer gününde çiçek, çikolata, hediye, ultra romantizm falan hayallerim yoktur, olmadı da hiç.. ama sevdiğim adam yanımda olsun, ne bileyim, o gün sadece bizim olsun gibi kıytırık bir arzum vardır ki bu bile çoğu zaman yılın bu gününde bir hayaldir benim için) Hala unutamam, o günün her dakikasını telefon sehpasının maksimum 2 metrelik uzaklığında geçirdim -ki çalarsa ben açayım. Malum, cep telefonu o zaman yok. Aradı... Saat 7 falandı, benim zaten evden çıkış zamanım çoktan geçmişti. Kurduğu cümle "günün kutlu olsun, bugün çıkamıyorum, hafta içi görüşürüz". Kıyameti kopar, en azından bi cümle kur adam gibi di mi? Yok!.. Ben "peki" diyip kapattım anca...

Sonrasında yılın hep aynı zamanında aynı gerilim içimi acıta acıta gelip kalbime oturur oldu. Sevgilim olsun olmasın farketmedi, sevemedim ve tadını çıkartamadım o günün şu yaşıma kadar. Biri hariç...
Aslında çokda geçmemişti üzerinden, yirmileri yeni ortalıyoruz. Aşık olmayıpta o kadar çok sevdiğim tek adam (hala anlamam ya, aşksız olamayan bir kadın olarak neyse)... Almış beni evimden, yemeğe götürmüş önce -ben nedense "aman ne gerek var" havalarındayım başta... Beklentiye düştükçe içimdeki hali hazırda beklediğim hayal kırıklıklarının daha da parçalanmasından korkuyordum belki.. Ama bir yandan da ilk kez bir hediye almışım o gün sevdiğime, onu da şimdi hatırladım... O adam bana o günü öyle güzel yaşattı ki!.. Aslında belki de o günün büyüsü "yaşatmak" için değil birlikte "yaşamak" olduğu için öyle nefis bir gündü ki; dedim "tamam lanet kırıldı, bak gerçekten çok güzel olabiliyormuş bu sevgililer günü"...
Peşinden gelenler?... Farketmedi!... Eski gergin arifeler yine başladı sonrasında. Takvimin ocak sayfası çöpe gidip şubatı gördüğüm anda geriye sayımlar başladı yine. Aslında yalnız olduğum yıllar daha kolay geçti durup düşününce. Sıkıntılı olan sevgilili seneler oldu hep...
Bu yıl, sevgilimle 3. sevgililer gününü... Cümlenin gerisini getirememek burada çok acı değil, kanırtıcı!... Kutlayacağız diyecektim, diyemedim... Çünkü bilmiyorum!... Geçen senekini kutlayamadık, önceki seneyi ise beynim unutmayı seçmiş. Yarının ise ne olacağından habersizim...
Arzum... Sadece... O günkü trafiği, rezervasyon sıkıntısını, çiçekçilerdeki tek günlük fahiş fiyatlara rağmen oluşan kuyrukları değil... Hayatımdaki adamın, gözümdeki ışığı görmek için yanımda olması, belki elindeki 1 şişe ucuz şarabıyla...
Çok sonrasında değil; hayatımdayken, o gün benimle olması...
Çünkü!..
Yaşadıklarım hep yıllara yayılan ilişkiler oldu. O zaman yapmadıklarını hayatımda sıfatsızken yapmaya yeltenip 14 şubatta görüşmek için takla attılar... O ilk anlattığım geç kalmış bir aşk itirafı serdi önüme bir umutla "ben senin için herşeyimi bırakıp seninle gitmeye hazırdım, körkütük aşıktım" (evet bunu yemedim, ama laflarını iyisinden yedirdim.. bir daha da görmedim)...
Bir diğeri beni nasıl terkettiyse daha insaflı bir şekilde (tekrar beraber olma hayalleri kuruyordu) biraraya gelemeden terkedildi...
O en güzel sevgililer günümüzü geçirdiğim... Kah ikimizinde sevgilisi olmadı, sevgilisizler günü yaptık diğer yalnız arkadaşlarımızla birlikte. Kah sevgilimiz oldu, ama ikimizde yalnızdık gittik yine dostlarımızla lanetimizi unutmaya çalıştık...
Herneyse...
Malum gün geldi dayandı yine kapıya bütün kırmızılığıyla!.. Ben mümkün mertebe ev-iş rotasını saptırmamaya çalışıyorum ki kalabalıklarda sevgililer günü reklamlarını, seyyar satıcıların koca kalpli balonlarını falan görmeyeyim... Fakat neticede kendi içindeki saati kapatmak zor... Tik taklar iyice hızlandı, gerginlik tepeye tırmandı. Aklı olan yaklaşmasın bana!...