Sayfalar

14 Ağustos 2011 Pazar

SALINCAKTA KİTAP OKUYAN KIZ

Buraya gelmeye başladığım zamanlar lisedeydim daha. Bizimkiler gözlerini karartıp "yazlık"lanmaya karar vermişler, sağa sola haber salmışlar, en son da birkaç arkadaşlarının kanlarına girmesiyle benim ve kardeşimin düşüncesiyle "allahın unuttuğu bu yerde" bir ev almışlardı.

Tanrım!.. Özellikle ilk 1-2 sene tam bir kabustu. Gündüzleri denizin dışında -ki ona da ayaklarınızı taşlarda parçalayarak girerdiniz- yapılabilecek hiç bir şeyin olmadığı, 1-2 ufak bakkal dışında tam bir mahrumiyet bölgesiydi. Çok dışa dönük çocuklar da değildik, zaten ortalık öyle bizim yaşımızdakilerle de kaynamıyordu. Olanlar da kalabalık 1-2 grupta toplanmışlar, yanlarına gidecek kadar yırtıklık yok bizde. Buradaki o günlerimiz sıkıntıdan başka bir şey anımsatmıyor bana şimdi...

Sanırım çok sevdiğim denizden sonraki ikinci eğlencem verandada sallanan kanepeye yayılıp kitap okumaktı. Burada zamanla tanışıp o zamanlardan beni görmüş arkadaşlarım "salıncakta kitap okuyan kız" takmışlar adımı, yıllar sonra öğrendim...

Zamanla insanlarla kaynaştık tabi, hatta 'altını üstüne getirdik buraların' diye devam etmeyi çok isterdim ancak tırnak içindeki kısım mümkün değildi elbette; az önce bahsettiğim sebeplerden. Hepi topu bir büfe vardı, bir de 3-5 masalı cafe. Sonradan canlı müzik falan yapılmaya başlandı, eski sevdiğimiz sahibini şutladılar, gözlerinde dolarları çok net görebileceğiniz bir aile geldi oturdu...

Her neyse... Üniversitenin ilk zamanları, bir kaç yaz gerçekten keyifli geçti burada. Hala yapılacak çok bir şey yoktu, belki o sayede daha çok konuşacak şeyimiz oldu. Yazlık arkadaşlarından çok güzel dostlarım oldu.

Ancak buranın balayı da bir yere kadarmış, kimimiz işe güce daldı, çoğumuz erkenden evlenip barklandı.. Yavaş yavaş azaldık yine, şimdi ilk senelerimizi aratmıyor durum...
Bense giderek azalan zamanlarda gelir oldum. Hiç gelemediğim de oldu, 3-5 günü zor ayırıp şöyle bir uğradığım da... Kimi kaçışlarımın ilk aklıma gelen rotasıydı, kiminde buradan kaçışlarımın yeri.

Bu sene vakitsiz geldim. Öyle, plansız, programsız.. Bir anda şehrim bana dar geldi, nefessizlendim, kaçmaya karar verdim. Bu sefer kaçtığımın ne olduğunun farkında da değilmişim. Kimse yoktu canımı sıkan, ne bıçağı sırtımdan çekmeye bile tenezzül etmemiş dost dediğim bir insan ne canımı yakan sevgili... Sadece, kaçasım geldi... Bir tek bilet bulabildim o kadar firmada, eve koşup bulduğum bir kaç parça giysiyi bir çantaya tıkıştırıp yola çıktım. Kendimce kaçtım, ya da "bir gece ansızın gittim"...

Sözüm ona 3 günlük olay 1 haftayı buldu. Annemin 3 günü duyunca gördüğüm ağlamaklı hali, ertelenen işlerim de bunda etken tabi. Garip bir hafta... Burada ilk geldiğim senelerden bir kaç şey dışında hiç bir farkı yok. Yine yalnızım, bu sefer insansızlık değil, insanlarlayken daha beter yüzüme çarpışı yalnızlığın.. Aynı anadilini konuşupta bu kadar anlamadığınız ve konuşsanız dahi onların sizi anlamanın yakınından bile geçmediği, yalnızlığın bu kadar acı yüzünüze çarptığı azdır... Bir dünya mekan açılmış oysa. Buranın bizi yarı kıskançlıkla hor görmeye hazır halkı şimdi yabancı yazlıkçıların en sıkı kankaları... Benimse yine sadece denizim var, yine sonrasında kitaplarım -buraya gelirken 3 gün bile olsa 3 haftalık kitap getiririm hala-...

Ama...
Salıncağım yok artık, bizimkiler paslandığı için atmışlar.. Şimdi onca yıldır yüzüne bakıp çatıdan indirmeye bile tenezzül etmediğimiz şezlonga kurulup okuyorum kitabımı... Buradaki -şehrimde de en yakınım olan- dostlarım bir garip küskünlükte bana. Onlarsız burayı saymazdım, şimdi kendi şehrimde bile yabancılaşmışım... Bunu burada farkettim, daha da bir yalnızlandım.
Denizim sadece deniz olmaktan çıktı, gözlerim derinlere daldığında, düşünmekten kaçındığım şeyler üşüşür oldu aklıma geldiğim günden beri. Kovamıyorum, kovalayamıyorum; beynimin karanlıklarına gömdüğümü sandıklarım teker teker gelip soruyorlar kendilerince hesaplarını acımasızca. Oysa ben kaçmıştım buraya? Sığınmaya gelmiştim hani?...
Hani kimseden kaçmamıştım? Kendimmişim bu sefer kaygım, o kadar klişe bir şey olmasına rağmen ben anlamamışım...
Ben, beni rahat bırakamadım... Ben burada ilk kez hiç huzur bulamadım. Yanlış anlaşılmasın, sıkılmak başkadır, huzur başka... Aralarında epi topu 3 dakikalık bir yürüyüş mesafesindeki sahil ve ev dışında hiç bir yere gitmedim. Beynimdeki kemirgenler öyle yüzsüz çıktılar ki, ne denize girmek istedim, ne girdiğimde çıkmak. Ne evden çıkasım geldi, ne çıktığımda dönmek... Bu sefer şezlongunda  kitap okuyan kadın -sanırım buradaki yerliler hala evlenmediğim için kendilerince yarı acıyarak bu şekilde değiştirmişlerdir adımı- olarak kaçabildim sadece kendimden, kemirgenlerimden... Kalan zamanlar öylesine mutsuz, huzursuz, kendi geç kalmış soruları içinde, sorgularında boğulan, olur olmaz ağlamaklı olan, ama onu bile başaramayan...

Şezlongunda kitap okuyan kadın... Annem bile zamanında merhabam olduğundan aşağı yukarı aynı yaşta olduğumuzu bildiğim insanlar hakkında bir şey diyecekken; "şu kadın", "bak bu da burada yaşlandı" gibisinden cümleler kurduğuna göre yaşlanmışım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder